Allah’a inanmak istiyorum ama olmuyor?

Cevap 1:
“Bir de o dağları görür de onları donuk ve hareketsiz sanırsın; Oysa onlar bulutların yürüdüğü gibi yürümektedirler. İşte bu, her şeyi muhkem ve mükemmel yapan Allah’ın sanatıdır. Muhakkak ki O, sizin yaptığınız her şeyden haberdardır.” (Neml, 27/88) mealindeki ayette dağların dönmekte olduğu açıkça ifade edilmiştir.
– Bu ayetten ilk anlaşılması gereken, onun dünyanın döndüğüne işaret etmesidir. Çünkü dağların dönmesi demek, birer direk gibi sinesine çakıldığı yer küresinin dönmesiyle mümkündür.
– Ayette açıkça dünyanın hareket halinde olduğunu gösteren bir ifade yerine “dağların hareket etmekte olduğu”na vurgu yapılmasının önemli bir hikmeti vardır, o da şudur:
Kur’an sadece bilim kurgucularına veya bilim adamlarına hitap etmez, o aynı zamanda her asırda mevcut her kesimden insanlara hitap eden bir kitaptır. Bu sebeple, bilim adamlarına ilmi bir gerçeğin sinyallerini verdiği aynı ifadede tahsil görmemiş halk kesimini de tatmin edecek bir üslubu kullanması -mukteza-yı hale mutabakattan ibaret olan- belagatin gereğidir.
Bunun ilmi terminolojisi “mümaşat”tır. Yani Allah, tahsil görmemiş halk kesiminin hislerini, gözle görmekte oldukları varlıkların görünürdeki  şeklinin tam tersini gösteren bir ifade tarzını benimsemez. Çünkü bu, hikmete, eğitim ve öğretim metoduna aykırıdır. Mesela;  “Güneş, kendisi için belirlenen yerde akar (döner).” (Yasin, 36/38) mealindeki ayetten değişik insanlar farklı manaları anlasınlar diye bu üslup kullanılmıştır.
Nitekim, bir ilim adamı bu ayeti okuduğu zaman şöyle düşünür ki: Güneş yalnız bir lamba değil, aynı zamanda bahar ve yaz tezgâhında dokunan Rabbânî mensucatın bir mekiği, gece gündüz sahifelerinde yazılan ilâhî mektupların mürekkebi, nur bir hokkasıdır. Yani bu ayet, bu âlime dünyanın zâhiri dönüşünü, güneşin hakiki dönüşüne bir alamet yaptığını ders verir. Ve güneşi, dünyanın mevcut intizamının büyük bir zembereği olarak gösterir. Bunu gören ilim adamı ise, Allah’ın bu sonsuz hikmetine karşı “Mâşallah” deyip, secdeye kapanır.
Kozmoğrafyacı bir astronomi bilgini ise, âyetten şunları anlar: Güneş kendi merkezinde ve kendi ekseninde, zemberekvâri bir hareket ile manzumesini, yani -yerküresinin de dahil olduğu- kendisine bağlı olan gezegenlerle birlikte oluşturduğu güneş sistemini Allah’ın emri ile belli bir düzen içerisinde harekete geçirip onlarla birlikte HERKUL burcuna doğru yol almaktadır.” (bk. Bedizzaman Said Nursi, Sözler, 412-413)
Cevap 2-3:
İlkel Hinduizm gibi dinlerde de harikaların olduğu söyleniyor.. Önce şunu belirtelim ki, soru soran kişinin bu soruya daha önce verdiğimiz cevabı okuduğu, sorusundan anlaşılıyor. Bu sebeple aynı şeyleri tekrar etmeden kısaca özetleyelim ki, o dinlerdeki harikaların varlığı gerçek ise, bu takdirde o dinler de aslı itibariyle semavidir.
Allah 124 bin peygambere benzer mucizeler vermiştir. Dinlerin gelişi, harikaları göstermek için değil ki, sorudaki “Ama Kuran’dakiyle aynı mucizeler. Allah farklı kitap gönderemiyor mu?” itirazına yer olsun. Dinler her zaman -Allah’ın varlığı, birliği, öldükten sonra dirilmenin ispatı gibi- iman esaslarında birliği sağlamış, fakat hükümlerde farklılık arz etmiştir. Farklı dinlerin gelmesi bu farklı hükümleri farklı zamanlardaki insanların faklı ihtiyaçlarını gidermeye yöneliktir.
– Eğer söz konusu dinler semavi değilse, o harikaların din açısından mucize değil, deccal gibi kâfir insanlara da verileceği hadislerde açıkça bildirilen “İstidrac” türü sınav testleridir.
Bu isitidracların sınavdaki önemi soru soran kişi ve benzerlerini gördükten sonra daha iyi anlıyoruz. Çünkü, bakıyoruz ki, elimizde mevcut Kur’an ve sahih hadis kaynaklarında -ilmi keşifleri ortaya koyduğu gerçeklerin bu kaynaklarda yer almasının dışında- ayrıca yüzlerce harikaların/mucizelerin peygamberimiz tarafından gösterildiği halde, bu gibi adamlar bunlar hakkında tereddüt gösteriyor, öte yandan doğruluğunu tespit etmek mümkün olmayan İslam dini dışındaki kaynaklarda var olduğu iddia edilen hususlara hiç tereddüt etmeden savunuyorlar. Bu ciddi bir mantık çelişkisidir.
– Bununla beraber, harikaların bir kısmı, peygamber nişanesi, bir kısmı evliyalık alameti, bir kısmı teknoloji harikası, bir kısmı da -sihir ve benzerlerinde olduğu gibi- fasıklığın alametidir. Bu harikaların kendisi değil, bunları gösterenlerin iyi insan olup olmadığı önem taşır.
Hayatı boyunca çocukluğundan beri “Muhammedu’l-Emin” unvanına sahip, herkesten daha fazla Allah’a kulluk eden, Allah’tan korkan, ona saygılı olan, Kur’an’ın emir ve yasaklarına herkesten daha fazla riayet eden, insanları hukukta bir tarağın dişleri gibi eşit sayan, ahlakın zirvesinde olduğu hem ayet hem de binlerce sahabenin tasdikiyle doğruluğu ispatlanan Peygamber Efendimizin peygamberliği hem Kırk yönden mucize olan Kur’an’la hem de bizzat kendisinin gösterdiği yüzlerce mucizelerle güneş gibi ispat edilmiştir.
Cevap 4-5:
“(Allah) Yarattığı her şeyi güzel ve muhkem yapıp insanı ilkin çamurdan yarattı.” (Secde, 32/7); “Yedi kat göğü birbiriyle tam uyum içinde yaratan O’dur. Rahman’ın yaratmasında hiçbir nizamsızlık göremezsin. Gözünü çevir de bak: Herhangi bir kusur görebilir misin? Sonra tekrar tekrar gözünü çevir de bak, gözün bir kusur bulamadığından, eli boş ve bitkin geri döner.” (Mülk, 67/3-4) mealindeki  ayet ve benzerlerinde evrenin ve içindekilerin mükemmel bir sanat eseri olarak var edildiğini göstermektedir.  
Kur’an’da yüzlerce ayette varlıkların bu harika sanat yönüne vurgu yapılarak, kâinatın “akıllı bir tasarım” ürünü olduğuna işaret edilmiştir. Akıllı tasarım demek, evreni yaratan yaratıcıda sonsuz bir ilim, bir kudret, bir hikmetin var olduğu demektir.
Bu ise Kur’an’ın bahsettiği gibi ve bize tanıttığı gibi bir Allah’a iman etmeyi gerektirir. Çünkü onun dışında ne bir atom, ne bir molekül, ne bir tabiat, ne bir kör tesadüf bu işleri yapabilir.
– Şunu da belirtelim ki, Cennet adam istediği gibi cehennem de adam ister. Keza insanlık tarihi bize göstermiştir ki, cennet ucuz değil, cehennem de lüzumsuz değildir. Kâinatın “akıllı tasarım”ı gösteren harikalığı, mazlumların yardımına koşan, itaat edenlere mükâfat yeri  ve sonsuz rahmetin tecelligâhı olan cennet ile, zalimlerin ve isyan eden despotların müstahak oldukları cezayı çektiren cehennem gibi sonsuz adaletin tecelli ettiği yerin varlığını zorunlu kılar. Çünkü buradaki harikalık, ahirette de harikalığı ister.
– Şunu da unutmayalım ki eğer Allah dileseydi, Allah’ın varlığı için öyle deliller gösterirdi ki bir tek inkar eden kalmazdı. Ancak, Allah adaletin tecellisi için imtihanı özgür iradesiyle kazananların yanında kaybedenlerin de olmasını irade etmiştir.
Bu sebepledir ki, İslam’ın gösterdiği delillerin muhtevasında “akla kapı açılır; fakat iradesi elinden alınmaz” gerçeği vardır. Böylecei herkes Allah’ın verdiği aklını, gitmek istediği yolunu tercih etmek için kullansın. “Eğer dileseydik onlara gökten öyle bir mucize indirirdik ki, onun karşısında ister istemez boyun bükerlerdi.” (Şuara, 26/4), “ Eğer dileseydik bütün insanlara hidâyet verir, doğru yola koyardık. Lâkin “Cehennemi cinlerden ve insanlardan bir kısmıyla dolduracağım” hükmü kesinleşmiştir.” ( Secde, 32/13) mealindeki ayetlerde bu hakikatin altı çizilmiştir.
– Son olarak şunu belirtelim ki, Kur’an’ın gösterdiği ilmi mucizeler binlerce ilim adamı tarafından kabul edilmiştir.
– Doğrusu, kırk yönden mucize, 15 asırdan beri bu konuda insanlara ve cinlere meydana okuyan, Rum suresi, Fetih suresi gibi inişinden bir kaç yıl sonra vuku bulan olayları açıkça ifade eden Kur’an’ın mucizeliği konusunda bir kaç cahil dinsizin hezeyanları karşısında tereddüt gösterenlere gerçekten hayret ediyoruz.
– Daha önce de bir kaç defa yaptığımız bir ilanı, bu münasebetle tekrar ediyor ve diyoruz ki, bu sitede -yer, vakit, muhatap sıkıntısından ötürü- her şeyi ortaya koyma imkânımız olmayabilir. Bu nedenle, sitemizde bulunan Allah’a iman, Kuran Mucizeleri, Peygamberimizin Mucizeleri gibi konuları okumanızı rica ederiz.
– Ayrıca, bu ve benzeri konuları; dinî, aklî, mantıkî ve vicdanî delillerle ikna eden Risale-i Nur külliyatını okumanızı da tavsiye ederiz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Neden-Sürekli-Huzursuzum-Yaşantımdan-Zevk-Alamıyorum-Mutsuzluğumun-Sebebi-Nedir
Uncategorized

Neden Sürekli Huzursuzum? Yaşantımdan Zevk Alamıyorum. Mutsuzluğumun Sebebi Nedir?

Huzursuzluğun, bunalımın, stresin önemli sebeplerinden birisi de şudur; “Bir şey ‘ma vudia leh’inde istihdam edilmezse atalete uğrar, matlup eseri göstermez.” (Bediüzzaman, Sünuhat) “ma vudia leh”, bir şeyin yapılış gayesi demektir. Gözün yaratılış gayesi: görme işlevidir… Onu tatların kontrolünde kullanmaya kalkarsanız gözünüze zarar verirsiniz ve görme işlevi için verilen gözünüze zarar verdiğiniz için kimseyi suçlama hakkınız da […]

Devamını Oku
Mezhepler Nasıl Ortaya Çıktı? Nasıl Mezhep Kurulur? “Okuyan Mezhebi” Kuruyoruz
Hadisler Sorular

Mezhepler Nasıl Ortaya Çıktı? Nasıl Mezhep Kurulur? “Okuyan Mezhebi” Kuruyoruz

Mezheplerin Ortaya Çıkış Süreci Nasıldı? Mezhepler Nasıl Kuruldu? “Okuyan Mezhebi” Kuruyoruz (Yazıyı PDF dosyası olarak indirmek için BURAYA TIKLAYIN) Yazıya başlamadan önce not: burada yaptığımız şey işin mantığını kavramanızdır yoksa haşa mezhep falan kurduğumuz yok yanlış anlaşılmasın. Bu yazıda isim olarak Mehmet Okuyan’ı seçtik bu sadece bir örnek başka biriside olabilirdi isime değil yazının mantığına odaklanmamız […]

Devamını Oku
Allah-Şeytanı-Kötülük-Yapması-İçin-Mi-Yarattı-2
Sorular

Allah Şeytanı Kötülük Yapması İçin Mi Yarattı?

Yazının Görsel Haline Ulaşmak İçin BURAYA TIKLAYIN Eğer İslam ile ilgili bir mesele hakkında konuşuyorsak İslam’ın konuyla ilgili verdiği bilgilere bakmamız lazım İslam’ın bize verdiği bilgilere göre Şeytan bir “CİN’dir” yine İslam’ın bize verdiği bilgilere göre Cinler de İnsan gibidir. Yerler, içerler, uyurlar, cinsiyetleri vardır, evlenirler, çocukları olur, onların da insan gibi ÖZGÜR İRADELERİ VARDIR, […]

Devamını Oku