Evrimle İlgili Terimler

evrim ile ilgili terimler
Evrim; değişme, başkalaşma, farklılaşma, ilerleme ve  evolüsyon gibi, aralarında değişik nüanslar bulunan pek çok kelime, tâbir ve deyim yerine kullanılmaktadır.
Tekâmül” manasında “evrim” kullanılıyorsa, bu manadaki evrim, teori değil, bir kanundur. Ay­nı şekilde, “evrim” terimiyle, tahavvül-ü zerrat, yani atom­ların hâl değiştirmesi kastediliyorsa, o da teori değil, bü­­tün kâinatta cereyan eden umumi bir kanundur.
Her bilim dalının kendine has ıslahat ve tabirleri olduğu gibi, evrimin de kendisine has terminolojisi vardır. Bu terminoloji üzerinde henüz tam ittifakın sağlanamamış olmasındandır ki, aynı mana ve mefhumlar, farklı kimseler tarafından değişik anlamlarda kullanılmaktadır. Bu tabirlerin tam oturmamış olmasını, evrim teorisinin yeniliğinden başka, ilimdeki gelişmeye paralel olarak, bu teoriye zamanla yapılan tali ilavelerle kazandığı farklı manalarda aramak gerekir. Bir de buna “dili Türkçeleştirme” adı altında pek çok tabir ve kelimenin atılarak, o manaların tek kelimeyle ifade edil­meye çalışıldığını eklerseniz, meselenin güçlüğü anlaşılır.
Yaygın kullanım alanı olan bazı Arapça ve Farsça terim ve tabirler, Türkçe ve Osmanlıca kaynaklarda bazen aynen, bazen de kısmen değişikliğe uğratılarak muhafaza edilmiştir. Geçmişe uzanan ilim tarihi içinde, değişme, farklılaşma, başkalaşma vs’yi ifade için kullanılan tabirlere o zamanda yüklenilmiş olan manaların olduğu gibi bilinmesi önemlidir. De­ğilse, hem geçmişi iyi anlamama ve hem de hâldeki düşünceleri bütün berraklığıyla ortaya koyamama gibi bir durumla karşılaşırız.
Burada evrimin karşılığı olarak alınan tabirlerden bazılarına yer verilecektir. Başlıcaları evrim, evolüsyon, tekâmül, istihale, tatavvur, tahavvül, tebdil, tebeddül, tağyir, tegayyür, terakki, sudur, zuhur, techid, ontojeni ve filojeni’dir. Bu mana farklılıkları birbirine yakın olmakla beraber, ayrı ayrı kavramları ifade etmektedir. Hâl böyle iken, bu ve daha burada yer vermediğimiz benzer tabirler yerine “evrim” kelimesi kullanılmaktadır. Dolayısıyla farklı manaların aynı terimle ifadesi, bu sahada çalışanların birbirini yanlış anlamasına sebep olmakta, bu konuda bir kavram kargaşasının varlığı dikkati çekmektedir. Bu bakımdan, geçmişte benzer veya farklı mefhumların ne şekilde ifade edildiğinin, yani evrim terminolojisinin bilinmesi zarureti vardır.

Evrim

Evrimle, bir değişiklik, başkalaşma veya bir farklılaşma ifade edilmeye çalışılır. Bir diğer söyleyişle evrim, kademeli olarak gelişme ve değişmeyi ifade eder. Lügat manası böyle olmakla beraber, biyolojideki kullanımında, bir türden başka bir türün veya bir varlıktan başka bir varlığın yavaş yavaş, za­manla ve tesadüfen meydana gelmesi anlatılmaya çalışılır. Bu kullanımda bir hudut veya sınırlama getirilmediği için, en küçük bir farklılıktan her türlü değişme ve başkalaşmaya ve yeni bir yapılanmaya varıncaya kadar her şey “evrim” kelimesiyle verilmek istenmektedir. Hatta “ilim ve fendeki ilerleme veya terakki” manasında bile “evrim” terimi tercih edilmektedir. Aslında biyoloji sahasında evrimin kullanılmasında bir sınırlamanın olmasına ihtiyaç vardır. Bu kelimeye günümüzde genelde yüklenen mananın “evolüsyon” karşılığında olduğu görülüyor.

Evolüsyon

“Evolüsyon” terimi, yüksek ve daha karmaşık yapılı hayvan ve bitkilerin, jeolojik zamanlar boyunca, evvelce mevcut olan ilkel atalardan, değişme ve farklılaşma ile tesadüfen meydana gelmelerini ifade eder. Dikkat edilirse, evolüsyonun iki temel kabule dayandığı görülür. Birisi, tek hücreli canlıdan yüksek yapılılara doğru canlıların soy ağacında mutlaka silsile hâlinde bir sonraki varlık, önceki atalarından meydana gelmiş olmalıdır. İkincisi de, bu canlının ortaya çıkışı ve zaman içerisinde değişmesi tamamen tesadüflere bağlıdır.

Tekâmül

“Tekâmül” kelimesine geçmişte birbirine tamamen zıt iki farklı mananın yüklendiğini görüyoruz. Birisi, herhangi bir varlığın zaman içinde belirli bir olgunluğa erişmesi, mükemmel hâle gelmesini ifade eder. Diğeri de, “evolüsyon” manasında, yani bir türden bir başkasının tesadüfen meydana geldiğini belirten evrim teorisi yerine kullanılmıştır. Geçmişte evrim teorisi yerine “Tekâmül Teorisi” dendiğini görüyoruz. Ancak tekâmülün evrim teorisi yerine kullanımı çok yaygın değildir. Çoğunlukla birinci manada, yani “bir varlığın mahiyetini değiştirmeden, bir başka söyleyişle, özelliğini yitirmeden, kendi yapısı içerisinde kemale ermesi, olgunlaşması” manasında ele alınmıştır. Bu yönüyle tekâmülün ifade ettiği mana, daha çok ontojeniye yakındır. Ontojeni manasında tekâmülün kullanımı, hem cansızlar âleminde hem de canlılar âleminde görülür. Meselâ yeryüzünün ilk şeklinin böyle olmadığı, başlangıçta güneşle birlikte bulunduğu, ondan ayrılıp uzaydaki yerini alarak zamanla soğuyup kabuk bağladığı belirtilerek bu kemale erme yönündeki değişmeler tekâmülle ifade edilmiş ve ilk yaratılışından itibaren yerkürenin, tekâmül ederek insan ve diğer canlıların yaşayabileceği günümüzdeki yapıya ulaştığına dikkat çekilmiştir. Yine de her an bu tedricî (yavaş yavaş) değişimin devam ettiği nazara verilmiştir. Bu yavaş yavaş değişimin, yani tedricî tekâmülün canlılar âleminde de yer aldığına vurgu yapılır. Meselâ bir elma çekirdeğinin ağaç hâline gelişi ya da bir embriyonun gelişerek kemale ermiş bir canlıyı hasıl edişi hep bu “tekâmül” kelimesiyle ifade edilmiştir. Bunu özetlersek:
 

Çekirdeğin Tekâmülü
Çekirdekten bir ağacın teşekkülü
Yumurtanın Tekâmülü
Yumurtadan bir canlının gelişimi
İnsanın Tekâmülü
Tek hücreden ibaret olan zigottan insanın teşekkülü

Bütün bunlar, geçmişte “tekâmül” terimiyle ifade edilmişlerdir. Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı gibi, kâinattaki canlı ve cansız bütün varlıklar, bu manada kendi içlerinde, bir bakıma embriyodan olgun hâle gelinceye kadar gösterdikleri tedricî bir değişim kanununa tabidir. Dolayısıyla tekâmülün bu manada kullanımıteori değil, bir kanundur.

Tahavvül

Evrim konusundaki yanlış değerlendirmelere sebep olan kelimelerden birisi de “tahavvül”dür. Tahavvül, “hâl değiştirme”dir. Geçmişte, “bir molekül veya bileşiğin yapısını değiştirmesi” manasında kullanılmıştır.
Günümüzde biliyoruz ki, elementler, hava, su ve toprak gi­bi ortamlardan iyon veya bileşikler şeklinde alınarak varlıkların meydana gelmesine sebep olmaktadır. Bu olay bir kanun şeklinde cereyan eder. Meselâ insan bünyesinde yer alan bir demir atomu, değişik bileşikler hâlinde çok farklı yolları takip ederek buraya ulaşmıştır. Demir atomu başlangıçta bir kayacın yapısındadır. Bu kayacın toprak şeklinde ayrışmasıyla onun içerisine geçecektir. Daha sonra bitki tarafından iyon ya da küçük bileşikler hâlinde alınacaktır. O bitkiyi hayvanın yemesi hâlinde hayvanın vücudunda bileşikler teşkil edecek, o hayvanın insan tarafından yenmesiyle de o demir atomu insana geçmiş olacaktır.
On üçüncü asırda da, atom ve moleküllerin teşkil ettiği bileşikler ve bunların canlı veya cansızların yapısında yer almasında izlediği yol da, yukarıdakine benzer bir tarzda, fakat tahavvülle açıklanmaya çalışılmıştır. Binikiyüzlü yılların sonun­da, bir ansiklopedi tarzındaki “Marifetname” adlı eserinde İbrahim Hakkı, bu meseleyi “atomların hâl değiştirmesi” şek­linde ifade eder ve şöyle der:

Allah’ın emriyle felekler ve yıldızlar hareket edip dört unsur (ateş, hava, su ve toprak) birbirlerine karışır. Bu karışım ve bileşimden önce madenler meydana gelir. Bundan da bitkiler, maden ve bitkilerin birleşmesinden de hayvanlar meydana gelir ve hayvan soyu kemalini, en uygun şeklini bulunca insan hasıl olur1.

İbrahim Hakkı burada atomların bir hâlden başka bir hâle geçtiğine işaret etmekte, bu elementlerin kademe kademe hangi canlı mertebelerinde görev aldığını belirtmektedir. Nitekim bir başka ifadesinde şöyle bir değerlendirme yapar.

O akıcı vücut bitki âlemine girerken bazı afetler, hastalıklar ona saldırır ve bu yüzden bitki olamaz. Yahut bitki olurken kemale gelmeden, olgunlaşmadan evvel bozulur. Bitkilik vas­­fını kaybeder ve hayvanlara yem olmaktan çıkar. Bazen de bir hayvan, insanın yemesine elverişli bir duruma gel­miş­ken yenmeden evvel bozulur ve bu yüzden hayvanı insan mer­tebesine naklettirmeye, dönüşmeye engel olur. Bazen de bozulmadan insan mertebesine naklolur 2.

İbrahim Hakkı’ya göre, topraktan bitki vasıtasıyla alınan, Meselâ bir sodyum atomu, çiçekte canlılık kazanmakta, koyunda daha hareketli bir hâle geçmekte, insan bünyesine gelince en yüksek mertebeye ulaşmış olmaktadır. Burada ifade edilmeye çalışılan olay, elementlerin varlıklar âlemindeki hareket seyridir. Atomların yapısında ve hareketindeki bu değişikliğin de evrim teorisiyle ifade edilmemesi gerekir. Çünkü atomların bu şekilde hâl değiştirmesi, eskilerin tabiriyle, “ta­hav­vülat-ı zerrat” olarak belirtilir. Görüldüğü gibi bu hâl değiştirme bir teori değil, bütün canlılar âleminde cereyan eden bir kanundur.

İstihale

Geçmişte “istihale” ve “te­kâmül” kelimelerinin “evolüsyon” ya da “evrim” manasında kullanılmış olduğunu anlıyoruz. Nitekim Hamdi Yazır bir eserinde, tekâmül ve istihaleyi müdafaa edenlerin görüşlerine itiraz ederek şöyle diyor:

“Bütün hayvan vücutları mükemmel bir tasnif (sınıflandırma) ile tertip edildiği zaman görünüyor ki, aralarında nok­sanlıktan kemale (mükemmele) doğru, yani basitten mürekkebe (kompleks yapılıya) giden bir derecelenme vardır. Bununla beraber, her bir cinsin diğer cinsten hasıl olduğuna (meydana geldiğine) dair bir tecrübeye, bir şahide de rastlamıyoruz. İnsan insandan doğuyor; aslan aslandan, at attan, maymun maymundan… Böyle olmakla beraber, bu tecrübeye rağmen, aynı menşeyden (kökenden), yani topraktan gelmeye dayanılarak burada da bir mantık yapılıyor. Hayvan cinslerinin birbirine benzemesini, istihale veya tekâmülle basitten yüksek yapılının hasıl olduğuna bağlıyorlar. Bu suretle bir gün gelmiş ki, hayvanın biri ve Meselâ bir takdire göre, maymunun biri veya birkaçı insan doğuruvermiş ve insanlar bunlardan türemiş… Biz daima göğsümüzü gere gere ve ilmî yoldan hiç ayrılmayarak deriz ki: Aynı menşeyden (kökenden) gelme davası doğrudur. Evvela, bütün hayvanat için bu menşeyin aslı maddedir, basit unsurlar ve elementlerdir. Bir başka ifadeyle, topraktır. Bu maddeden hayvanatın meydana gelmesi ise ilim, irade, kuvvet, kudret sahibi haricî bir sebebe bağlıdır ki, o basit şeyden canlı hasıl olabilsin. Çünkü noksandan kendi kendine bir kâmil hasıl olamaz. Meselâ bir okkalık bir sıklet (ağırlık), iki okkalık sıkleti sürükleyemez. Çıktığı, sürüklediği farz edilirse, bir şeyin yok iken sebepsiz, illetsiz hasıl olduğunu kabul etmek lazım gelir. O zaman akıl, ilim ve fen yoktur. Aralarında mertebe yakınlığı bulunan hayvan cinslerini, tecrübenin aksine olarak, birbirinden istihale ettirmek veya doğurtmak ne tabiidir, ne zaruridir. Kurbağalar balıktan doğmuş, demek için, görülmüş bir misale ihtiyaç vardır. Gözlenmiş bir numune olmadığı ve mantıki bir zaruret bulunmadığı hâlde böyle bir hüküm, elbette fennî ve felsefi bir hüküm değildir”3.

Tatavvur

Esasen evrim yeni bir mefhum olduğu için Arapça’da da tam oturmuş bir karşılığı mevcut değildir. Bu sahadaki bazı otoriteler, evrimin karşılığı olarak “tavırdan tavıra geçme” manasında tatavvur” kelimesinin kullanılabileceğini ileri sürerler. Darwin maddesinde bu teori Tatavvur Teorisi” olarak adlandırılmıştır. Fakat ne Kamus’un tercümesinde ne de Arapça lügat Lisan-ül Arap’da “tatavvur” kelimesine yer verilmemiştir.

Tebdil

Bir şeyin suretini şeklini değiştirme, yerine geçme/bedel olma. Tebdil-i kıyafet etme. Giyinişini değiştirme.

Tebeddül

Karşılıklı olarak yerine geçme, değişme. Bir şeyin yerine başkasının geçmesi. Sosyal alanda, bir âdetin yerine başka bir âdetin gelmesidir. Biyolojik alanda ise, “bir canlının yerini bir başka canlının alması” manasında kullanılır.

Tağyir

Olduğu hâlden bir başka hâle geçme. Başka hâle getirme. Süte su katarak değiştirmek.

Tegayyür

Hâlini değiştirmek. Rengin değişmesi, karşılıklı başkalaşma.

Terakki

Yükselme, yukarı kalkma, merhale, aşama. Maddi ya da manevi alanda basamak basamak yukarı çıkma, atlaya atlaya ilerleme, atılım.

Sudur

Ortaya çıkma, zahir olma, yaratılma. “Tecelli” kelimesiyle de ifade edilmiş olan bu tabir, “yokluktan varlık âlemine çıkarılma, yoktan yaratma” yerine kullanılmıştır.

Zuhur

Kelime olarak “ortaya çıkmak, belirtmek, görünmek, meydana gelmek” anlamındadır. Canlı ana türlerin kozmolojik evrimini ifade eder.

Tecdit

Yenilenme, yenilik kazanma. Nazzam tarafından, “bir türün bir hâlden başka bir hâle geçmesi” manasında kullanılmıştır.

Ontojeni

Bir canlının embriyodan itibaren olgun hâle gelinceye kadar geçirdiği safhaların tamamıdır. Bir bitki, zigottan itibaren gelişerek çok hücreli yapı ve dokuları verir. Bitkide gözlenen bu safhalar “filiz, fidan, ağaç ve meyveli ağaç” şeklinde, hayvanlarda “çok hücreli embriyodan yavru ve yetişkin bir hayvan,” insanda ise “bebek, çocuk, genç, olgun ve yaşlı” olarak şekillenir. Bitkiler, hayvanlar ve insanlar âleminde görülen bu gelişim bir kanun şeklinde kendini gösterir. Bu cihetiyle ontojeni, bir bakıma tekâmülün bir manasıyla terminoloji bakımından büyük oranda örtüşmektedir.

Filogeny

Bir canlının ilk yaratılışından itibaren günümüze kadar geçirdiği farz edilen ve ilmî tetkikle açıklanmaya çalışılan saf­halardır. Evrim düşüncesine göre, yeryüzünde ilk önce tek hücreli bir varlık teşekkül etmiş, bunun zaman içerisinde değişim ve başkalaşım geçirmesiyle silsile hâlinde ve tamamen tesadüflere bağlı olarak yüksek yapılı diğer canlılar ortaya çıkmıştır. İlk canlılar soy ağacının kökünü, daha sonrakiler gövdesini teşkil etmiş, bunlar da giderek ağacın dalları gibi ikiye ayrılmış, bir dalı bitkiler âlemini, diğer dalı da hayvanlar âlemini vermiştir. Bu soy ağacı “Filogenetik Soy Ağacı” ola­rak adlandırılır.
 

Sonuç

Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı gibi “evrim” kelimesi, değişme, başkalaşma, farklılaşma ve ilerleme gibi, aralarında değişik nüanslar bulunan pek çok kelime, tabir ve de­yim yerine kullanılmanın yanında, bir türden bir başka türün ve dolayısıyla bu yolla bütün canlıların tesadüfen ortaya çıktığını da içine alan “evolüsyon” yerine de kullanılmaktadır. Bütün bu manalar “Evrim Teorisi” adı altında ifade edil­me­ye çalışılır. Hâlbuki “tekâmül” manasında “evrim” kullanılıyorsa, yani siz “evrim” terimiyle “tekâmül” manasını ifade edi­yorsanız, bu manadaki evrim, teori değil, bir kanundur. Ay­nı şekilde, “evrim” terimiyle, tahavvül-ü zerrat, yani atom­ların hâl değiştirmesi kastediliyorsa, o da teori değil, bü­­tün kâinatta cereyan eden umumi bir kanundur.
Şunun da belirtilmesi gerekir ki, burada verilmeye ve açık­lanmaya çalışılan birtakım Arapça, Farsça ya da Osmanlıca kelime ve tabirlerin verilmesinden maksat, bu kelimelerin kullanılmasını müdafaa etmek ya da o kelimeleri savun­mak değildir; farklı manadaki kelimelerin tek kelimeyle ifadesinin nasıl mana kargaşasına yol açtığına dikkati çekmektir. “Tekâmül” kelimesini kullanmayacaksak, bunun yerine kul­lanacağımız tabirin başka manaları içerisine almama­sı gerekir. Aksi hâlde, şimdiki durumda olduğu gibi, karşı­mı­za mana kargaşası çıkacaktır.

Anorganik ve Organik Evrim

Burada evrim, yine yaygın kullanılış manasıyla, yani yukarıda sözü edilen değişme, başkalaşma, farklılaşma, ilerleme ve evolüsyonu ifade eden bütün tabir ve kelimelerin yerine kullanılmıştır. Geniş manasıyla evrim, anorganik ve organik olmak üzere ikiye ayrılır.

Anorganik evrim

“Kâinattaki bütün cansız varlıkların nasıl ortaya çıktığı ve günümüze nasıl ulaşmış olduğu” hususu, anorganik evrimin konusunu teşkil eder. Bir başka ifadeyle, anorganik evrim, ilk maddenin nasıl ortaya çıktığını, galaksilerin yaratılışını ve dünyanın günümüzdeki şeklini alması için geçirdiği safhaları iza­ha çalışır. Görüldüğü gibi, mesele bir veya birkaç teoriyle geçiştirilemeyecek kadar şümullü olduğu gibi, ilimlerin pek çoğunun felsefi temelini de teşkil etmektedir.
 
Prof.Dr. Adem Tatlı
 
Kaynaklar:
 
1. Hakkı, İ. Ma’rifetname. Ahmet Kamil Matbaası. İs­tanbul.  1297, s.28.
2. Hakkı, İ.: a.g.e. s.32.
3. Yazır, H. Hak Dini – Kur’an Dili. 1971, c.1, s. 329 – 331.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir