yoktur. Doğru yol, sapıklıktan, hak batıldan ayrılıp belli olmuştur. Artık kim
tağutu reddedip Allah’a iman ederse, işte o, kopması mümkün olmayan en sağlam
tutamağa yapışmıştır. Allah her şeyi işitir, bilir.” (Bakara,
2/256)
kitap verilenlerden oldukları halde, Allah’a da, âhiret gününe de iman etmeyen,
Allah’ın ve Resulünün haram kıldığını haram tanımayan, hak dinini din olarak
benimsemeyen kimselerle zelil bir vaziyette tam bir itaatle, cizye verinceye kadar
savaşın.” (Tevbe, 9/29)
olup “hak
din”den daha kuvvetlidir. İslâm’ın hakka teslimiyet esasına
dayandığını Allah’ın hakkını, bütün hakların temeli saydığını, hakların
kutsallığını ifade eder.
kitabın Allah’a ve âhirete gereğince iman etmediklerini, gerçek dini kabul
etmediklerini bildiriyor: Çünkü onlar Allah’ı kemal sıfatlarıyla muttasıf ve
eksiklerden münezzeh olarak tanımıyorlar, âhiretin gerçek mahiyetini
anlayamıyorlardı.
için, evvela onların saldırmaları şarttır. Hz. Peygamber (a.s.m) müşrik
Araplarla, ancak İslâmı imha etmek için silaha sarıldıklarında harbetti.
Hristiyanlar da ancak Müslümanları ortadan kaldırmak için, İslâm devletine
karşı kuvvet hazırlayıp hücum ettikleri zaman, onlara karşı hazırlandı ve karşı
tarafın saldırmaya hazır olmamasını fırsat bilerek baskın yapmadı. Aksine,
harbetmeden geri döndü.
karşı çıkan kuvvet kalmamasını sağlamaktır. Cizye, İslâm
devletinin, gayri müslim vatandaşlarından aldığı cüz’î bir vergidir.
Müslümanların verdiği zekât nisbetinden fazla değildir. Devletin sunduğu
hizmetler karşılığı olarak alınır.
inanmayan, ahireti hesaba katmayan, Allah ve Resulü’nün haram kıldığını haram
tanımayan ve hak dinini din edinmeyenlere, yani kendilerine kitap verilmiş
olanların bir kısmına, açıkçası şu üç sıfatla belirlenmiş olanimansız,
saygısız ve haksız kimselere karşı savaşınız. Ta
ki, kendi elleriyle getirip cizyeyi versinler, küçülmüş oldukları halde. Yani
hak dini olan İslâm’ı kabul etmedikleri takdirde, kendilerine kitap verilmiş
iken hakka karşı gelen, o haksız , saygısız ve saldırganların kuvvetleri
tükenip İslâm eli, İslâm himayesi altına girmeyi ve buna karşılık cizye vermeyi
kabul ve taahhüt edinceye, zimmetlerinde kesinleşmiş olan cizyeyi hazır elden,
içinde bulundukları aşağı durumu unutmadan saygılı bir şekilde verecekleri hale
gelinceye kadar savaşın. Ve böylece onlardan nüfus başına vergi alıp, Allah’a
ve ahirete imandan ayrılmayarak ve harama el uzatmayarak, hakkı hukuku
gözeterek, hak dinin emirlerini yerine getirin. Zira Allah’ı ve ahireti unutup
onların yaptığını yapacak, haram ve helâl tanımayacak, Allah ve Resulü’nün
haram kıldığı şeyleri haram saymayacak, kitap ve sünneti gözetmeyecek, hak dini
ile amel etmeyecek olduktan sonra ne savaş yapmaya, ne de cizye almaya hakkınız
olmadığı âşikârdır. Çünkü bu vasıflar cihad edenlerin değil, kendilerine karşı
harb açılacak olanların özellikleridir. Cizye almanın değil, cizye vermenin
sebepleridir. Böylelerinin hakkı zaten galibiyet değil, mağlubiyettir, cizye
almak değil, cizye vermektir.
ödeme anlamını ifade eder. Taahhüt sahibinin kendi ahdi gereğince vereceği
vergi demektir ki, hayatının ve hürriyetlerinin korunması karşılığında
zimmetlerinde terettüp eder ve o şartla ödenmesi gereken bir vergi olur. Bunun
Farsça kelimesinin Arapçası olduğu da söylenmiş ise de bunda şer’î ve hukuki
açıdan dikkate alınması gereken bir özellik yoktur.